Bir denetim olarak sanat
Görüp duyduğumuz ,düşündüğümüz,uyguladığımız her şey elbette
yaşantımızın bir sonucudur. Onu orada isteyen istesekte, istemesek de bir noktaya kadar
onun orada oluşuna temel oluşturan bizim beğeni ve
kararlarımızdır. Bu yaşantımız genel bağlamda ailelerimiz, satıcılarımız, öğretmenlerimiz,
çevremiz sanatçılarımız nezdinde odaklaştırılır
Günümüz çağdaş sanayi toplumunda sinema,radyo, televizyon,telefon gibi kitle iletişim
araçları doğrudan doğruya bireyin beğeni,seçenek ve düşüncelerini etkiler ve denetler. Tıpkı
sanatın birey üzerindeki etkileri gibi.
Fakat sanat sadece gerçeğin bir betimlemesi değildir.
Temel yüzeyinde sanat, Alain Robbe-Grillet’nin şu sözüyle ifade edilebilir: ‘’ Sanatın görevi
önceden bilinen bir doğruyu -yada bir soruyu- betimlemek değil, henüz kendilerince
bilinmeyen belirli soruları dünyaya getirmektir.’’ Bireylerin
tüm etkinliklerinin ki gibi var oluşun maddesel koşullarından etkilenen özerk bir etkinliktir.
Kendi gerçeği ve kendi sonucu vardır. Politikayla, dinlerle, ve bizim kaderimizin tüm öteki
biçimleriyle ilişkisi vardır. Bu ilişkinin arka yüzüne bakmak, sanatın yetke ilişkileri, içerikleri,
üslubu, kaynakları ve içinde bulunduğu toplumun nasıl yönlendirildiğini anlamaktır. Bu da
kültürün sanatçı tipinin ötesine bakmakla olabilir. Baş kaldıran, anlaşılması zor tasarımlarımız
da kültürce belirlenmiştir. Kültürün bu denli etkin olduğu ve modern sanatla yaşadığı bu yakın
ilişki bize Rönesans ve sonraki Romantizm döneminden kalma bir kalıtımdır.
Büyük bir Ortaçağ vitraylı penceresini yaratımını bir düşünün. Bu tür bir sanatın yapısal
karmaşıklığının büyüklüğü, konunun dinsel kurallar çerçevesinde kaskatı saptandığını
anlamak için ufacık bir imgelem gücü yeterli olacaktır. Sanat o dönemlerde dinsel yada laik
iktidar mekanizmalarından ayrı olarak düşünülemezdi. Tüm bunlara rağmen sanatın kendi
başvuru terimleri olduğunu bilmek önemlidir. O tam anlamıyla yaşamı yansıtan bir ayna
değildir. Duyular dünyamızda işlevde ve kökte ayrıdır; ama yine de yaşamımızın bir
parçasıdır. Sadece gerçeği betimleyen bir olgu değildir, kendi gerçeğinin de bir koşutudur.
Kısaca gerçeğin bir parça oluşturulmasıdır, yeniden kuruluşu değil. Ortaya koyulan bir
sanat eserinin varlığından bahsedebilmek için bir yapıtla karşılaşmak gereklidir. Ama, bu
yapıtı odak olduğu, sanat eyleminden türeyen bir olgu olarak inceleneceği gibi, onun asıl
önemi kullanışındadır. İnsanların toplumları denetlemek, anlamak ve üzerindeki egemenlik
kudretini pekiştirmek amacıyla yaptıkları kapkacaklar, kentler, gibi maddesel bulguların
özünü oluşturur. Yalnızca insan ilişkilerinin dayandığı iletişimleri olanaklı kılmakla kalmaz, bu
ilişkilerinin niteliğinin de bir parçasını içinde barındırır. Tüm bu söylenenler ışığında sanatı
her ne kadar bir toplumu yada bir mekanizmayı (devlet, sürü, avam, kurum, kilise) kontrol
etme amacıyla kullanıyor olsak da, zaman zaman onu oluştururken de benzer eylemlerde
bulunuyoruz, yani denetleyici sanatı, yaratırken de denetliyoruz.
Yorum gönder